Dursun Ali İNAN
Çocukluğum derelerin içinde geçti. Çok balık tutardım ama satacak yer bulamaz, eve getirirdim. Annem kızdı bana ‘bu balıklar pişerken çok yağ tüketiyor, bunlar çok masraflı, götür bunları evden’ dedi. Hem annemi kırmak istemiyordum hem de balıkları geri götürmek istemiyordum. Küçük göletler yapıp balıkları yaşatmaya çalışıyordum. Kafamda birçok proje vardı. Burada mutlaka bir şey yapmam lazım.
Buralarda geçinmek zordur. İnsanlar genelde tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Biz de ağabeyimle birlikte ormanda çalışıyorduk. Orman işinde bir gelecek olmadığını gördüm. Geçim zorluğu insanları göçe zorluyordu. Buradaki insanların bir kısmı Van’a göç ediyordu. Abim de bir gün yatağı yorganı aldı Van’a gidiyor. Asıldım yakasına, gitmekten vazgeçirdim. Daha sonra Almanya’ya gitti, 1969 yılında beni de yanına aldırdı. Oradayken de aklımda hem burası vardı. Kesin dönüş yapmayı da kafaya koydum.
9 Nisan 1974’ te doğduğum topraklara geri döndüm. 15 Mart’ta işe koyuldum. Dokuz kişi kazma kürekle derenin suyunu çevirdik, bir tarafını kuruttuk. Kuruyan yerde 380 tane balık çıktı. Turşu bidonlarına küçük delikler açıp tuttuğumuz balıkları içine atıyoruz, bidonu da suya bırakıyoruz, böylelikle balıklar canlı kalıyor. Bu balıkları birde canlı getirmemiz lazım. Araba yok, nasıl getireceğiz diye düşünürken ineklere su verilen yalaklar geldi aklıma. Yalağın arkasına bir dümen yaptım, içini su doldurup balıkları koyduktan sonra üzerine tel örgü gerdim. Derenin içinden yalağı yüzdürerek balıkları getirdim. Arazimizin içinden akan küçük bir pınarın iki tarafına, balıkların kaçamayacağı şekilde delikli tahtalar koyduk. İki tahtanın arasında kalan kısıma da balıkları koyduk. Balıkları beslememiz gerekiyor ama o yıllarda balık yemi yok. Yere bir çukur açtım, içine talaş ve hayvan artıkları koyarak orada çıkan kurtçuklarla balıkları besledim. Bunun dışında balıklara yem olarak kıyma ve makarna da veriyordum. Balıkçılık dışında başka işler de yapıyordum. O işlerden kazandığım paraları balıklara yatırıyordum. Bunları yaparken köy halkı tarafından deli olduğum sanılıyordu.
1975 yılında küçük bir lokanta açtım. Önce kamyon şoförleri geliyordu balık yemek için. Daha sonraları Uzungöl halkı, Çaykara, Of derken Trabzon’dan da insanlar gelmeye başladı. Balığı kendim pişiriyordum. Trabzon Valisi de duymuş buradaki alabalığı, geldi yaptığımız işleri beğendi, bir de takdirname gönderdi bana. 1978 yılına kadar insanlar günü birlik gelip gidiyordu. Gelen insanların burada konaklaması gerektiğini düşündüm. Sekiz odalı iki adet bungalow yaptırdım. Sonraki yıllarda da bungalowların sayısını arttırdım. 1995 yılında on adet bungalow ile birlikte elli iki yatak kapasiteli bir işletme olduk.
Bütün bunları yaparken çok zorluklar çektim, hepsinden de bir şey öğrendim. Yeri geldi deli damgası yedim. Bana deli diyenler benim yaptıklarımı yaptılar. Bizim yanımızda yetişen aşçılar, garsonlar da ayrılıp pansiyon, otel, restaurant işletmeye başladılar. Uzungöl tanındıkça, müşteriler verilen hizmetten memnun kaldıkça talep arttı. Türk turizmi de gelişmeye başladı Karadeniz turizmi de.